Suriye, Türkiye’nin Kırık Aynasıdır

Categories GenelPosted on

Kendi haritasını çizemeyen coğrafyanın yeniden dizaynında bir sıçrama tahtası olan ve demokratik kolektif haklar, bireysel özgürlükler, kişi ve kimlik haklarının tanıması gibi güçlü retoriklerle sunulan “Arap Baharı” güze dönerken kırıldı Suriye’nin camdan ve kırılgan sureti.

“Arap Baharı” coğrafyanın kışa dönerken, 2011 Mart ayında Suriye’de kimilerinin iç savaş, kimilerinin ise işgal emperyalist işgal dediği süreç başlamış oldu.

ABD eksenli emperyalist blok tarafından “şer ekseni” olarak değerlendirilen ve Irak’ın “kimyasal silah” bahanesiyle işgaliyle ilk halkası kopartılan İran, Suriye ve Irak’ı içine alan coğrafyanın yönetilebilir bir vahşetin içine atılması uzun bir sürecin konusuydu.

Herkesin herkese yalan söylediği ve hakikatin anlamanın Suriye çöllerinde su bulmaktan daha zor olduğu bir zamanın içinde, Suriye dünyanın her yerinden getirilmiş, silahlandırılmış paralı askerlerle işgal edildi.

Son derece kırılgan ve iç içe geçmiş sorunlar boğuşan Suriye’nin Türkiye’ye bakan aynası burada yansımaya başladı.

Suriye’nin kırılmış aynasında Türkiye’nin tüm çelişkileri, tutarsızlıkları, iç ve dış politika açmazları ortaya döküldü. 2011’den önce “canım Ortadoğu” söylemiyle sınırların açıldığı bir yapma iklimden, “Suriye’de silah sevkiyatı” için eylem yapan İslamcı gruplara evirildi bir anda iklim.

Yalancı baharın kışa dönmesiyle birlikte Suriye parantezinin içinde, ülkenin bütün fayları hareket etmeye başladı.

Irakta’ta savaşa hayır ama Suriye’de savaşa evet

Irak Savaşı boyunca emperyalist işgale karşı ‘duyarlılık’ gösteren muhafazakar kitleler,  Suriye’nin ABD, Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği koalisyon tarafından parçalanmaya çalışılmasına hiç ses etmedi. Türkiye’nin bölgede üstlendiği savaş taşeronluğuna ve dünyanın çeşitli bölgelerinden getirilmiş cihatçı çetelere destek vermesine toplumsal bir tepki çıkmadı.

Filistin için yardım toplayıp, İsrail Devleti için siyaset yapmak

Filistin halkının kendi topraklarında, kendi kendini yönetmesi, işgal edilen topraklarının geri verilmesi için her fırsatta ‘duyarlılık’ gösteren çevreler, Filistin’in en büyük müttefiki olan Suriye’nin yok edilmesine hiç ses etmedi. İsrail’in bölgedeki varlığına bile tahammül edemeyen çevrelerin, İsrail savaş uçaklarının Suriye kentlerini bombalamasını taktirle karşılaması vaka-i adiye sayıldı.

“Ülkemde Suriyeli istemiyorum” ama iş yerimde ucuz işçi olabilir

Suriye’nin cihatçı çeteler tarafından parçalanması ile başlayan şiddetli çatışmalardan kaçan, kaçırılan ve hatta sığınmacılığa teşvik edilen milyonlarca insan Türkiye kentlerine geldiler. Süren savaşın sürdürücüsü olan politikaları sorgulamayan çevreler, savaşın sonucu olan göç dalgasından şikayetçi oldu. Buna karşın, yasa dışı olmasına rağmen, ucuz güvencesiz kölece çalıştırma yoluyla Türkiye’nin nöbetleşe sefaletinden en alt sıra Suriyeli sığınmacılara verildi. Özellikle Antep, Adana, İstanbul gibi kentlerde insanlık dışı koşullarda Suriyeli işçi çalıştırılmaya devam ediyor.

Demokrat biriyim ama Kürtlerin demokratik bir hak kazanmasına her yerde, her biçimde karşıyım

Suriye’nin kuzeyinde uzun yıllara dayanan demokratik ve özgürlükçü mücadele deneyimiyle gelişen göreli özerlik ve öz yönetim sürecinde Türkiye, “kullanamıyorsan imha et” siyasetine sarıldı. Bölgede etkin bulunan güçlerle diplomatik ve siyasi temaslar gerçekleştiren Türkiye, Kürt özgürlük güçlerinin Suriye’nin sömürgeleştirilmesinin bir parçası olmaya ikna etmeyi başaramadı. Değişen siyasi atmosferle birlikte kırmızı halılar kalktı, saldırgan bir politika izlendi. Çatışmaların ilk dönemlerinde “kardeşlik” adıyla başlayan cümleler, “terör devleti” olarak bitirildi.

Ortadoğu’da kader birliği vardır ama Suriye’de Aleviler öldürülürse…

Suriye işgaline bölge halklarından güçlü bir karşı çıkış olmamasında BAAS Partisi ve onun anti demokratik uygulamaları olduğu sıklıkla dile getirildi. Oysa gerçeğin önemli bir bölümü eksikti, Suriye’de süren işgal vahşetin altında tüm bölgesi saran mezhepçilik hastalığı yatıyordu. Suriye’de sistematik biçimde, kimlik gözeterek Alevi öldüren çeteleri, “kızgın çocuklar” olarak görme eğilimi siyasetin hakim diliydi. Buna karşın Müslüman mütedeyyin kitleler yaşanan Alevi kırımına ses çıkartmadı.

Almanya’dan dayımlar gelecek bu yaz, Suriyeliler “kendi ülkelerine gitsinler kardeşim”

Tarihi boyunca dünyaya ucuz işgücü dışında bir şey ithal edemeyen bir coğrafyanın, savaştan bir biçimde kaçıp gelmiş insanları nefret nesnesi olarak görmeleri, kökleri çok derine giden bazı ön yargıların yansımasıydı. Gelenlerin giyimi, kuşamı, konuşma – konuşamama şekli, sosyal uyumu gibi gerekçeler ile gündelik faşizm işleme sokuldu, faşizm gündelikleşti. Almanya’da, Türkiye’de yaşanan gelişmeler için sokağa çıkan, yol kesip konvoy kuran bir kalabalık, orada yapılan nümayişi bir sempati ile övedursun, aynanın kırık aksinde olunca nefreti aşikar oldu. Avrupa’nın ırkçı partileri “Türk ve Müslüman” karşıtlığı ile büyürken, orada sol partilere sarılan Türkiyelilik, kendi ülkesinde tüm farklı yaşam biçimlerine düşman olan siyasete destek verdi.  

ÖSO Bayrağını Suriye bayrağı sanırken, Suriye’yi uzaktan dizayn ederken

Taksim Meydan’ında açılan ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)  bayrağı ve süregiden eğlencenin yarattığı infial aynı kırık aynanın bütün akislerini içine aldı. ÖSO bayrağı ile Suriyeli Kürtlerin öz yönetim deneyimlerini boğmak için sınıra sürülen askerle arasında kurulan analojinin tarafları aynı oranda haksızlar. ÖSO, Türkiye’nin Suriye’deki uzantı biçimindeki işgalci gücüdür. Türkiye, Suriye’de işgalci devletlerden biridir.  Ortağı olunan savaşın tüm kısa yan etkilerinden kendini koruyacağını sanan Türkiyelilik, savaşı kapının önünde görünce savaşı sorgulamak yerine kapıya geleni sorgulamayı seçti.

Katliamcı ÖSO ile, Nusra, Tevhid gibi cihatçı katiller örgütleri ile yan yana gelen ülke ana akım siyasetinin, içinde “barış” seçeneği görmeyen bir siyasal alanda kalmaya devam ederek, Suriyeli sığınmacıları ‘Batı’ya karşı bir koz olarak görerek, savaş tacirliğine devam ediyor.

Kırık Aynada Kırık Ülke

Taksim’de açılan bayrak Türkiye’nin Suriye’sidir. Göçmenlerin sosyal ve insani yükünü kentlerin kaosu içine bırakıp, yaşanan cümle rezaletin uzağında saraylarda siyaseti kuranlardan söz etmek gerekli.

Coğrafyanın ortak bir geleceği olacaksa, sınırlar, duvarlar örerek değil, sınırları ve duvarları birlikte yıkıp, işgal ve yağma çetelerini bölgeden def ederek olacak.

Suriye’nin kırılmış aynasında, Aleviler, Kürtler, emperyalizm, faşizm, emek sömürüsü, kadın kırımı surete düşüyor.

Tükiye, Suriye’ye baktıkça kendini görüyor ve kendinden duyduğu nefreti salıveriyor.