Evren Barış Yavuz
Öyküsünü anlatmak ister insan, anlatıp unutmak ister bazen, başkası hatırlasın ister öykünün ince yerlerini. Kendisine anımsatsın ister, senin dizin bundan kesik, uykuların bundan yarım, bu yüzden seversin bu çorbayı, bundandır merak etme… Yaşadın çünkü.
Belirsizlik çağı başladı artık. Müphem şeylerin çağındayız, sislerin, buğudaki camın, suda yamulan dalın çağdaşıyız artık. Kimse bedeninde uyumuyor artık. Kimse bir yere ait değil aslında, her mekân, her zaman aynılaştık, aynı keserlerle yontuldu. Belirsizlik çağındayız, her şey alt üst olmaya elverişli ama bir o kadar da hızla hiçbir şey olmamış gibi başa dönmeye. Hafıza gereklidir. Çünkü bunları kim yaşadı?
Kimse âşık değil artık. Kimse deli divane değil. Kimse ölmek istemiyor, ölünmek de… Sadece cinayet var, cani var, can yok. Beden bakıyorlar kendilerine mezatlarda. Kendilerine ruh arıyorlar kısa ve özlü sözlerin arasında. Kimse kendi bedeninde değil ‘profil’ fotoğraflarında çevrimiçi artık. Kimse kimseyi özleyemez herkesleşti herkes ve herkesten çok var. Birinden sıkılınca diğeri başlar, biri bitince bir diğeri. Herkes herkesin nesnesi… Belirsizlik çağında belirgin kılacak olan, bedeni kontur atacak olan neydi? Neydi sesi farklı tutacak bağırış? Neydi kanın parmak izi.
Oysa sonsuz kere sonsuzdu adaletsizliğin can bezdiren gündeliği. Oysa haksızlık çok haksızdı. Oysa zorbalar daha zorba, mahzunlar ise paramparçaydı. İşte bunca kederin berraklığında belirsizliğin içine nasıl atıldık biz. Nasıl acı berrak olup da sevinç belirsizleşti.
Ey sevi, ey sevgili… Ey vedalaştığım sürgün. Ey giden, gitmekten başka bir şey bilmeyen… Beni kim aklında tutacak şimdi? Benim gece unuttuğum terli nefessiz saatlerimi kim avucuyla ovacak. Kim bana kahraman olduğumu söyleyecek, bana kahramanlığımın fotoğraflarını kim gösterecek. Kim. İşte bu boğgun çağın içinde nefesimiz kesik kaldık.
Oysa çocuklar mevsimlik işçiydi, oysa garsonların açlıktan bayıldığını biliyordum, oysa kadınların sinesine paslı bıçaklar vuruyordu biliyordum. Ben bunları hep bildim saçlarım böylece kırçıllandı. Gözlerin neden öyle bakıyor, dediler bana. Ben diyemedim ki gördüm, gördüm inanın en alçak halini. En korkunç sesini duydum. Mezbahaları bildim, insanın et diye pazarlandığını bildim, çocukların parçalandığını bildim, köpeklerin açlıktan birbirini parçaladığı ormanlarda gezdim.
Ben kahramandım. Senin kahramanın, ben şimdi bilmem ki nasıl görkemli olacağım. Ben bilmem ki sokulup kanepenin kenarında uyurken üstümü kim örtecek, sayıklayınca kim bana serin sular verecek. Ağzım kuruyacak, ağzım çöl olacak işte ben bilmem.
Beni ben yapan hafızamdır. Bizi biz yapan da… Bizden biz kuran o ortaklık. Bizim kendimize bile söylemediğimiz o büyük ihtimal budur. Belirsizlik çağında hafızası iyi olanları yenemezler ki.
Kimse bedeninde uyumuyor artık. Bedenler evimiz değil, sürekli değiştirmek istediğimiz mobilyalar. Herkes hazzı arıyor ama hazzetmiyor kimse bundan. Kimse derinlik istemiyor artık çünkü yasaklandı. Çünkü köleler ve efendilerin gizli bir toplantısıyla karara bağlandı bu. Derinlik yasaklandı. Derinlik ihtiva eden her nevi beşer aşağılanmak suretiyle itildi zamanın dışına.
Hafıza yetmediğinde çünkü derinlik yetişir imdada. Derinlikle büyüleriz zamanı, zamana tapanların kafasını karıştırma becerimiz buradan gelir. Budur bizim güzelliğimiz, şehvet uyandırmamızın sebebi budur işte. Derinlik çünkü içine çeker. Metro raylarına atlamak ister insan, viyadük bulsa kendini bırakmak ister yanılmayın bu müntehir olmak değil bu başka türlü bir meydan okumadır. Ölümsüzlük talebinin ölümle sınanmasıdır ve derinliğe benzer işte… İçine çeker, içinde bulursunuz kendinizi bir bakmışsınız bir iç kalmamış, bir içre… Derinlikten ve onun bakışından dökülmüşsünüz. Ağaçlara benzemektir bu. Ağaçlara. Büyülü ağaçlara.
Belirsiz bir gaddarlığın için ki kim gaddar? Herkesler işte. Belirgin bir beden varsa gölgeler içinde, bakınız o şifacıdır. O mehdidir. O boynuna paslı tel bağlanıp boğdurulmuş peygamberi çocuktur. Güzeldir güzeler güzeli. Derinlik güzelliğe benzer ama onu aşar, cesaretlidir ve cüretkârdır ve kanlıdır ve kahırlı ve kahkası korkunçtur ve teri iğdeler gibi kakar ve rahminde demirden yapılmış bir kitaptır.
Ey sevi, kuşların meclisinde ben dilsizim. Bana unutmak vaat edildi tüm bunları. Bana öleceksin genç, öleceksin ve yaşlı bedeninle bu kök salmış hafızayı taşımak zorunda kalmayacaksın dendi. Ben ölmedim. Ölmedim işte… Ölemedim akranlarım öldü. Arkadaşlarımı gömdüm. Bana unutmak ödülünü verecektiniz ama işte gitti.
Ayın yüzünde çizgiler var. Çiçekler bozuk. Gökdelenler ıssız. Kalbimin atışını dinliyorum.
Sadece ağaçlara sarılıyorum artık, sadece ağaçlara, onların köklerinde büyük bir masal var.
Bavul Dergisi, Ekim 2020