Bir isyan ve devrim partisi için sözler…
Şimdi ateşin tarağıyla taranan saçların vaktidir. Gülüşünü rüzgâra asanların vaktidir. Kan, dağlı bir anlatımla inerken kentlere, kurşun adresini hep bizden sormayacak!Oysa nasıl da dağınığız. Yağmur altında ağaç dalları gibi tedirgin… Ufalanmış ekmekler gibi elverişsiz… Evlerimiz basılıyor, kardeşlerimiz zindanlara sürülüyor, sürgünlere düşüyor sabahlarımız, kederle örtülüyoruz geceleri… Kederden söz ediyoruz hiç farkında olmadan.Hani en lâzım olduğumuz yerde, giremedik şarkıya. Sözümüze en muhtaç iken yoksullar, ezilenler…
Bizim sesimiz kırık, aklımız bulanık…19 Aralık’ta bizimkilere ateş kusarken devlet… Mercan’da can’ımıza okurlarken, cezaevleri önünde annelerin solgun sabahları uğuldarken… Biz tipiye çırılçıplak giriyoruz!Sokaklarda linç yürüyor üstümüze… Yollar kesilmiş, mahkeme önleri kalabalık, postanelerden kartlar atılıyor kardeşlerimize; “Görülecek”.Bu nasıl bir yetimliktir… Savaşın çığlığıyla kulaklar yırtılırken, “büyük bir özgürsüzlük” sıkıca yakalamışken gırtlakları, toprak ölülerimizi, yataklar ağrılı etimizi taşıyamazken… Bu nasıl bir örgütsüzlük, bu nasıl bir dağılma!Devrimcilik, tohumunun düştüğü bir topraktan, koparılamaz. Yırtılamaz bu düşünce, onu dimdik taşıyanlardan…
Ama! İddia çalınabilir. Cüret kırılabilir. İrade zaafa uğratılabilir. Bu olabilir. Olur. Yenilmek de elbet bir yazgıdan fazlası bir bilinç biçimidir… Ama bu yenilmekten de kötü… Yenilmekten fazlası bu yaşanan…
Bir saçağın altına çekilmiş bir devrimciliği paylaşıyoruz. Savaşı seyrediyoruz sadece… En lâzım geldiğimiz günler de yok’uz bu kanlı macerada. Dövüşene soluk olmak bir yana, sokaktaki kumpası dağıtamıyoruz. Kafası karışan yoksullara teşhir edemiyoruz halka karşı silâhlı mücadele yürüten ceberut tarihi…Devlet nasıl da kindar… Nasıl da süreklilik arz ediyor zulmün saltanatı!İşte ahvalimiz budur.
Maruzatımız büyüktür: Halk Çocuklarının Devrimci Partisi!
Parti yenilir, Parti yenilmeye yenilmez!Parti, kazmadığı siperleri güzellemez, kendi siperlerini kazar. Payına yas düşüyorsa çeker, ayaklanma düşüyorsa, doğrulur.Parti, kendine yol aramaz, o yolu kendisi açar, soluk aldırır, ufku gerer. Kitlelere kendini anlatmaktan öteye geçer, kendi kitlesini yaratır. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendi İNSAN biçimini inşa eder…
Parti, sarihtir. Ezilenlere, yoksullara, özgürlük isteyenlere bir pusula olur. Her sabah hayatı alt üst etmek üzere uyanmak için sözcükler verir dilimize. Ne için dövüşülecek, ne için ölünecek ne için ayakta kalınacak? Parti yanıttır. Yanıtın aracıdır.Parti, dövüşüyor gibi yapmaz. Dövüşür. Dövüşecek gücü yoksa toparlanır, hazırlığını yapar; dantel örenlerin, harçlıklarını saklayanların, merdiven silenlerin utkusunu ayağa kaldırır. Dövüşüyormuş gibi yapmaz. Gerçeği söyler. Gerçek olur. Gerçeği yaşar.
Parti, emeğini, hünerini, aklını mücadeleye katanların terini ve gülüşünü heba etmez. Özgürleştirir, derinleştirir… Sözü kesilenleri, sesi kesilenleri, eti kesilenleri onarır, iyileştirir. Devrimi ertelemez. Devrimin başladığını müjdeler. Devrimciliği bir yaşama biçimi olarak över, kurar, bir ontoloji olarak yerleştirir kişiliklere…
Parti, şiirini kaybetmez. Bir felsefî hareket olduğunu unutmaz… Sokağın, dağların, şarkıların bıraktığı o bilgeliği taşır. Şiirdir. Sözün ve eylemin birliğidir. Gözyaşının ve sıkılı yumrukların hafızasıdır. Aşkı kireçlenmez. Nehirleri kirlenmez. Kuş yuvalarını ve mezar çiçeklerini korumasını bilir. Bilmek ve olmak hâlidir.
Parti, ölenlerinin öcünü alır. Ölenlerini hemen bu gün omuz başından koparılmış arkadaşları olarak bilir. Çılgına döner. Delirir. İzin vermez bir tırnağın bile kırılmasına ama kırılınca kemik, kan dökülünce kardeşlerimizden, zelzele olur. Zelzele! İkonlaştırmaz ölülerini. Ölülerinin diyetini yaşayanlarına kesmez… Binlerce toprağa düşeni ayırt etmeden kabul eder. Hepsini kardeşi sayar… Ölen, yara alan, uzağa savrulan, incinen, küsen… Her birimizin hakkını verir. Adildir. Adalettir.
Parti, köleliğin zincirlerini kopartır. Ekmeğini, hayallerini, ömürlerini paylaşanların iradesini güzelleştirir. Düşmanına benzemektense kendini imha eder! Özgürlüğün nüvelerini yaşatır iç yaşamında, iktidarlar kuranlara, koltuklara yapışanlara, aracı amaç hâline getirenlere izin vermez. Partinin özü devrimcidir, biçimi de öyle olacaktır…
Halk Çocuklarının Devrimci Partisi…
Şimdi geldiğimiz yolun cümle cesaretini, cümle rezaletini üstlenmek vaktidir. Biz büyük bir ağacın dallarıyız. Yapraklarıyız. Rüzgâr altındayız. Gövdeye hastalık düşmüş… Gövde yorulmuş. Gövde manasını bulamıyor. Bir geçmişle yaşıyor bir geleceği çağıramıyor.
İsyan ve devrim… Belki bizi toplayacak, derleyecek, gülümser kılacak olan bir fikrin uçurumlarındayız! Uçurum bilgisi. Yalnızlığımızın bilgisi. Azıcık olduğumuzun bilgisi… Hayata dokunamadığımızın bilgisi… Bildik.Rüzgârın bizden yana eseceği bir zaman elbette olacak… O zamana kadar beklemek yok. Tipide yürüyeceğiz. Yollar açacağız o vakte kadar. Yaralarımızı, yaralılarımızı saracağız.
Ateşin ve kalbin har’ı… Onunla sınandık! Geçtik! Şimdi cesaretin ve mayanın kadim hatırasıyla yürümek var bize… Bizi biz yapan o büyük tarihe, kişisel tarihimizle katılacağız. Bizi biz yapan hiçbir şeyi unutmadan… Bizi biz yapanı tarih yaparak! Bizim olanı gerçek yaparak. Yürümek. Yürümek!
Yoksa.“Gazel düştü derelere ay yârimKavga bitti.
Silâhını duvara asBaşladı ocağın krallığı.
Ormana git.Baltanı al köşeden.Çocuklarımızı öp.” Gülten Akın
2012, Ankara