Çirkin bir dünyada yaşıyoruz. Bu çirkinliğin sorumlusu kim? Çirkin ne? Eğer bir güzellik satıcısı tarafından soruluyorsa, asıl çirkin olan bu sorudur. En çirkin manzara da sanatçıların kendilerini satmasıdır. Bir meta olarak sanat çirkin bir fikirdir; bir eğlence olarak sanat çirkin bir eylemdir. Bir memnun etme ve satış mesleği olarak görsel sanatlar çirkin bir iştir. Sanat alışverişi, sanat koleksiyonculuğu, sanat manipülasyonu, sanat işi çirkindir.
Sanatı Sanatçılardan Kurtarın
İsyan Heyecanlandırır ve Cesaret Bulaşıcıdır
Yeryüzüne egemen olan güçlerin ortak ve yanlış kanısı şuydu; “İnsanın değişmez, değiştiremez”.
Oysa insan tarihi yazıldığı günden bu yana hep aynı yerden bozdu bu kanıyı, insan tarihinin öznesi isyancılardır.
Çünkü isyanın ve özellikle haklı bir uğurda isyana kalkmış olanların paylaştığı bir dil vardır. Birbirlerini hemen anlarlar. Birbirlerinden öğrenirler, kuşaklar boyunca bu asilik, asillerin üzerinde esen sert bir rüzgardır.
Çağların resmi olmayan gazetelerinden onların adı yazar, belki yan yana değil ama art arda yazar, aynı büyük öyküyü ararlar önce kendilerinden sonra hayatın satır aralarında.
Thomas Müntzer ile Şeyh Bedrettin’in selamı, sabahı vardır. Çünkü bir ekmeğin nasıl bölüneceği sorusunu var gücüyle soranlar, aynı ekmeği kutsar. Çünkü halkın ekmeği çalınmaktadır, çünkü ekmeği çalınanlar kalabalık, çalanlar ise azınlıktadır.
Beyoğlu’nda bir akşam üzeri elinde imza föyleri ile bir parkın kaderi için çırpınanlar ile Paris’te bagajdan alınmış yelekleri giyerek “biz buradayız” diye sokağa düşenler arasında bir selam, bir sabah vardır.
“Gilets Jaunes” Fransa’yı yıkmak isten Fransa’dır. Fransa’sı çalınmış Fransa’dır. Ekmeği, sıcak evi, huzurlu uykusu, çocuğuna verdiği harçlığı çalınmış Fransa’dır. Ülke diye ona vergiler, ağır çalışma koşulları, pahalı yiyecekler, polis zorbalığı ve ipoteğe alınmış gelecek sunan egemenlerin, kurdukları oyunu bozanlardır.
Direniş, “oyun bozandır”.
İşi budur. Kurguyu dağıtır, akışı bozar alışılagelmiş olanı hiçleştirir. Direniş “her zamanki gibi” olması beklenen zamanı, beklenmedik zamana dönüştür. Zamanı büken en büyük güç direniştir.
Bir selam ve bir sabah vardır. Çünkü sabahın sahipleri yani sabahın kör vaktinde yataklarından kalkıp yollara düşenler, işçi servislerine doluşanlar, camlardaki buğulara gökyüzü çizenler, öksürüklerini atkılarıyla, uykusuzluklarını ritimli müzikle kapatmaya çalışanlar, her gün sabaha çıkıp, akşama kadar çalınmış bir dünyanın yükünü ödeyenler, sabahın sahibidir.
Selam onlara, sabah onlaradır.
Dumanların Arasında Bir Opera
Direniş varsa onun sanatı da vardır. Onun sanatı kurumsal değildir, salonlara, görkemli yapılara girmemiştir, yabanıldır, çağrışımlarla ilerler, hatırlar ve hatırlatır.
Direnişin estetik ölçüleri henüz kağıtlara yazılmamıştır. Hep direniş önden gider, yazılması sonradan olur. Ortak bir direniş deneyi yaşamak, bir haklı kavgayı birlikte vermek, bir onurlu isyanı üstlenmek tüm katılanları ortak bir yazgıyla birleştirir. Direnişin sanatı bu kadim yazgıyı anlatmakla mükelleftir.
Direnişin estetik ölçüsü, halkın ortak duygusuyla ürettiği özgürlük hissidir. Özgürlük estetik bir ölçüttür. Özgürlük sanatın ilk kuralıdır. Özgür olmayan bir sanat yapıtı olmaz, öyle bir sanat yapısı iddiasında olan varsa, ürettiği şey, piyasa için üründür..
Direniş siyasete müdahale eder, sanata ise izler bırakır. Yenilse, gerilese hatta geri çekilse dahi sanatta izleri kalır. Çünkü içinde bir yapma ve yıkma arzusu vardır direnişin.
İsyan ettiği düzeni yıkma arzusu, o düzenle inşa edilmiş kendini yıkma arzusuyla derinleşir. Yıkarken kendi de yıkılır, yıkıntıların arasında eski “ben”ini görür, yeni benini inşa eder.
Yeni benin mayası ise sanatla kurulur. Şiirdir o benliği damarları, gözleri fotoğraftır, belleği sinemadır, uzuvları danstır, duruşu tiyatrodur… Onu inşaya dahil olunca sanat ancak direnişin sanatı olur. Yıkım ve kaos olmadan, düzeni değiştirenlere can katamaz sanat.
Ekmek için, özgürlük için ve toprak için açılan büyük barikatta sanat ve sanatçı biçim bulur, hayal bulur, aşk bulur… Bunlar olmadığında sergi salonlarına, müzelere hapsolur sanatın yıkıcı gücü ve kurucu arzusu.
Barikatların arasında söylenen marş, bilinen en büyük besteden daha kudretlidir. Bir yaralı direnişçinin mırıldandığı söz, cümle şiirden tesirlidir. Bir ömürden daha uzundur isyanın deneyimi. Zaman bükülmüş ve hakikat özgürleşmiştir.
Çirkinliği yok etmek için, sanatın güzel şiddetini anlatmak gerek. Baskı kuran ve yeryüzünü çalan her şeye karşı, onun çirkinliği açığa çıkartan bir sanatsal şiddeti aramaktan söz ediyoruz.
Çirkinliği yok etme düşüncesi başlı başına iktidarı yok etme düşüncesine bağlanır. Bunu yapmak içinde önce kendinden başlayan bir sanattan söz ediyoruz.
“Bir iş adamı olarak sanatçı, bir sanatçı olarak iş adamından daha çirkindir. Sanatçının himaye altına alınmış bir ahmak olarak, bir masum olarak, bir şirket adamı olarak, bir koleksiyon parçası, başarılı adam olarak imajı çirkindir. Doğal bir hayvan, bitki, ot, egzotik meyve olarak sanatçı çirkindir. Sanatta anti-entelektüalizm çirkindir. Sanatta sahte entelektüalizm çirkindir. Sanatta özelleştirilmiş entelektüalizm de çirkindir.”
Trip Dergisi, 2019 Ocak