"Eğitimle dillerimize, TV yarışmalarıyla şarkılarımıza, kitlesel pornografiyle bedenlerimize, polis aracılığıyla şehirlerimize ve ücretli emek yoluyla arkadaşlarımıza el konuldu." "Neysem oyum." Bedenim bana ait. Ben benim, sen de sen ama yanlış giden bir şeyler var. Kitlesel kişiselleşme. Bütün koşulların bireyselleşmesi; hayatın, işin ve de sefaletin. Yaygın şizofreni. Azmış depresyon. Ufacık paranoyak parçalar halinde atomlaşma. Temasın histeriye yol açması. Kendim olmak istedikçe daha büyük bir boşluk hissediyorum. Kendimi ifade ettikçe içim daha da boşalıyor. Kendi peşimden koştukça daha da yorgun düşüyorum. Kendi'mize sıkıcı bir gişe filmi muamelesi yapıyoruz." "Orta yerinde yaşadığımız bu yabancılar kalabalığını "toplum" diye nitelendirmek kavramı öyle bir gasp etmektir ki bir asırdır ekmek ve su kadar ihtiyaç duydukları halde sosyologlar bile artık kullanıp kullanmamakta tereddüt ettikleri bu kavramı gasp etmektedir. Şimdilerde sanal yalnızlıklar arasındaki ilişkiyi ve de "mesai arkadaşı", "bağlantı", "ahbap", "tanıdık" veya "flört" gibi başlıklar altında kurulan zayıf etkileşim biçimlerini tanımlamak için "ağ" imgesini tercih ediyorlar. Bu tür ağlar kimi zaman iyice sıkışıyor, kodların dışında hiçbir şeyin paylaşılmadığı ve sürekli yenileri oluşturulan yeni kimliklerin tüketilmesi dışında hiçbir bir şeyin yapılmadığı 'ortamlar' haline geliyor." "Bugün Batı, M1 Abrams tanklarının üstünde son ses heavy metal dinleyerek Felluce 'yi vuran Amerikan askeridir. O, Moğol ovalarında kaybolmuş, herkesin kafa bulduğu, kredi kartına cankurtaran halatıymışcasına sarılan bir turisttir. O, Go oyununa iman etmiş bir CEO' dur. Mutluluğu giysilerde, erkeklerde ve nemlendirici kremlerde arayan genç kızdır. Dünyadaki bütün asilerle dayanışma göstermek için -ama yenilmiş olmak kaydıyla- yeryüzünün dört bir yanına seyahat eden İsveçli insan hakları aktivistidir. Cinsen özgürlüğü olduğu sürece politik özgürlüğe değer vermeyen bir İspanyol' dur. Gerçeküstücülükten Viennese Actionism' e kadar medeniyetin yüzüne en iyi kimin tükürebileceğini görmek için yarışan sanatçılar yüzyılının "modern dahisi" önünde huşu duymamızı isteyen bir sanat aşığıdır. Budizm' de gerçekçi bir bilinç teorisi bulmuş bir sibernetikçi ve Hindu metafiziğiyle amatör düzeyde uğraşmanın yeni bilimsel keşiflere ilham vereceğine inanan bir kuantum fizikçisidir." "Çevre felaketi" yok. Felaket çevrenin kendisi. Çevre, her şeyini kaybetmiş insana kalan tek şey. Onların, yani mahallelerde, sokakta, vadide, savaş bölgesinde veya bir atölyede yaşayanların bir "çevre"si yoktur. Çeşitli varlıklarla, tehlikelerle, arkadaşlarla, düşmanlarla, hayat ve ölümle, her türden varouş biçimiyle dolu bir dünyada yaşamaya devam ederler. Böyle bir dünya, bizi eşya ve mekânla bütünleştiren bağların yoğunluğu ve niteliğine göre farklılaşan bir öze sahiptir. Bir tek bizler, yani son mülksüzleştirmenin son çocukları, ahir zaman sürgünleriyiz. Beton yığınları içinde dünyaya gelmiş, meyvelerini süpermarketlerden satın alıp televizyonlardan dünyanın yansımasını seyreden bir tek bizlerin çevresi var. Sanki basit bir dekor değişimiymişçesine, felaketin iyice ilerlemesi karşısında infiale kapılıp sabırla ansiklopedisini oluşturan ve de ken imhasına tanıklık eden de bir tek bizleriz." "Bütün bu karşılıklı söylediğimiz "ne var ne yok?" lafları, birbirinin ateşini ölçen hastalardan oluşmuş bir toplum olduğumuz izlenimini veriyor. Toplumsallık artık duvarlardaki binlerce oyuktan ve sığınılabilecek binlerce sığınaktan oluşan bir şey. Dışarıdaki sert soğuktan daha iyi olduğu kesin. Isınma bahanesinden başka bir şey olmadığı için her şeyin sahta olduğu bir yer. Hep birlikte sessizce titreşmekle fazlaca meşgul olduğumuzdan hiçbir şeyin olmayacağı bir yer." "Depresyonda filan değiliz; grevdeyiz. Kendi kendilerini idare etmeyi reddedenler için "depresyon" bir hal değil, politik ayrışmaya doğru giden bir geçit, vazgeçme, dışarı adım atmadır. O noktadan itibaren ilaç tedavisi ve polis, uzlaşmanın tek yoludur. Tam da bu yüzden bugünkü toplum hiperaktif çocuklarını Ritalin** almaya zorlamakta, insanları hayat boyu ilaca bağımlı kılmakta hiç tereddüt etmiyor ve yine bu yüzden üç yaşındaki çocuklarda bile "davranış bozukluğu" bulgulanabildiğini iddaa ediyor. Çünkü benlik varsayımı her yerde çatırdamaya başladı."