“Yaşasın Gündelik Hayat Devrimi”

Categories Genel, YazılarPosted on

Yaşadıklarından bir hayat yapamayacaklar onlar. Sen bir hayat yapabil diye gördüklerinden, duyduklarından, teninde yana zamandan, bu kelimeler dizildi dilin ucuna.

 

Ateşten bir dil bulundu bunun için, kandan daha sıcak, nefesten daha sıcak, bütün sıcaklık tanımlarından daha hakikatli bir betim yapabilmek için, bütün kelimeler uçurumlara döküldü.

Hayat.

Bir hayat için bir anlam, bir anlam için bir hayat olacak tüm bu gürültünün sebebi. Zamanın içinde ve zamandan eski bir can arayışı olacak.

Hepimiz işte bağlanacak bir söz arıyoruz. Bir güven duygusu soruyoruz her sözümüzde farkında olmadan. Bağlanacak söz, verilecek omuz, dayanacak sırt, inanacak bir masal için tüm edebiyat.

Bütün bir edebiyat, bütün dinsel anlatılar, bütün büyülü sözler aynı delirtici boşluğu örtebilsinler diye.

Bütün yalanlar doğruyu bulmak için, bütün yıkıntıların içinde bir dirilik var. Ruhun ve bedenin savrulduğu günlerin arasında bir şiirsel duygu var. Bir duyumsama var, bir “ben varım” iddiası…

Nefes aldığını anladığı an, kalbinin vurduğunu anladığı an artık eskisi gibi olamamak.

Ben Varım.

Gülle donatılmamış namluların ucunda mermi çekirdekleri. Yeterince incitilmiş hissiyatların kendini onardığı evlerde sessiz yeminler. Yeryüzü denen sığınakta bir kırık şarkı gibi kuş sesleri. Kuşlar yok artık, betondan ekmekler yiyoruz, dişlerimiz kum gibi dökülüyor ağzımızdan.

Çünkü kendimizde kuramadığımızı başkasında kuramayız. Nefesin ve kalp atışın ölçtüğü hakikatin içinde “doğruyu söylemek kendine”. Kendimize doğruyu söyleyerek başlamak, her ne ise o… Ne kadar acıtıyorsa… hatta ne kadar acıtırsa o kadar iyi.

Doğruyu söyleyerek kendimize, kendimizde kurarak doğruyu bir yalanı yıkabiliriz ancak. Kimseyi temsil etmeye çalışmadan önce kendini temsil etmeyi deneyerek, ağzından çıkan sözün uyarınca ekmek alıp, uyarınca su için, uyarınca güncelik yaşamda bir varlık inşa ederek. Önce kendine doğruyu söyleyip, sonra kendini temsil etmeye çaba ederek, sonra…

Sonra yalanı yalan kılacak büyük eczayı dünyaya müjdeleyeceğiz.

“Kalkın” diyeceğiz… Kalkın bakın biz hakikatten yapılma bir hayat bulduk.” Kalkacaklar, inanmayacaklar, itibar etmeyecekler. Çünkü daha önce hiç hakikati denemediler. Çünkü yalan bir iktidardı. Yalandan pay aldılar. Ama o yalandı onları birer kabuk gibi bırakan, insan denen yaranın kabuğu gibi duran.

“İnsan sıfatında çok geldim, gittim”

Sonra bazıları inanacak. Bazıları hakikatin sert ve bozkır kokusunu alacak. Bir ihtimal görecek anlattıklarımızda, görecekler çünkü sadece duymayacaklar. Ne anlatıyorsak onu yaşayacağız çünkü. Çocukluğumuzdan arttırdığımız düşü, gencecikliğimizin hevesi bir hayatla birleştirmiş olacağız. Görecekler bizi, bize inanacaklar. Çünkü biz kimseyi ikna etmeye çalışmayacağız. Çünkü biz bir hayat yaşıyor olacağız. O hayat onları büyüleyecek. Büyü burada. Büyü güncelik yaşamın içinde, büyü iri sözlerin yerine küçük işlerin geçtiği yerde. Büyü hayatın içinde olacak, yalansız, dolansız, tahtsız, taçsız bir hayatın onlara gösterdiği sadelikte olacak.

Kimseyi kandırmayacağız. Kimse bizi kandıramayacak çünkü artık biz hakikatle sınandık. İnandığımız sözün gereğine uygun kelimeler bulduk, ona uygun duyduk yağmurun altında, ona uygun durduk şiddetin karşısında.

Çiçekler onlarla konuşunca daha güzel açıyordu. Çiçeklerin açtığı yerde kim diyebilir ki sözün hükmü kalmamıştır. Sözün hükmü hayattır bize.

Söz.

Şimdi dağınık haldeyiz. Şimdi kendi kendimize mırıldanıyoruz. Şimdilik azız. Şimdilik az zannediyoruz kendimizi. Mütecaviz kalabalıkları görüyoruz ufukta. İşgal orduları gibi sabahlarımıza dolan televizyonları izliyoruz. Sanki yeryüzünde hiç bir güzellik yaşanmamış gibi çiğ kalmış bir zamanı demlenerek izliyoruz. Oysa kalabalıktan da kalabalığız, tüm kabalıklardan daha serttir inceliğimiz, en gaddar olandan daha yalçındır biriktirdiğimiz zarif duruşlar. Bize tüm bunları yan yana koyacak bir kervan lazım. Bir yol, bir yürüyüş lazım bize.

Bize varlığımızdan aldığımız hakla, inandıklarımızdan gelen cesaretle bir hayat lazım. Bir ülke, bir devlet, bir aile… Hayır bir hayat lazım.

Bir hayatımız olursa ancak bizim, yalanla inşa edilmiş büyük haksızlıkları, yalanla boyanmış büyük çirkinlikleri, yalanla dökülmüş kanı giderebiliriz.

Gündelik, basit, yalın… Ne isek o olmaya çaba ederek, ne demişsek ona yakışarak, neye imrendiysek ona yaklaşarak darmadağın edeceğiz bu karabasanı.

O zaman işte sevmek, o zaman işte aşk, o zaman işte umut… O zaman işte “ben yaşadım ve yaşadıklarımdan bir hayat yaptım” diyeceğiz.

 

Kadıköy 2018, Trip Dergi